Mehmet Hamurcu, Fevzi Elbasan, Zuhal Zeynep Avsaroglu, Ayşe Humeyra Omay, Ayse Torun, Fatma Gokmen Yılmaz
Bu çalışmada, iki farklı kabak genotipinin (C-26 ve C-27) kuraklık stresi koşullarında kök büyüme parametreleri ve bazı besin elementi konsantrasyonları üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Araştırma beş tekerrürlü olarak gerçekleştirilmiştir. Her iki genotip de kuraklık stresinden olumsuz etkilenmiştir. Ancak C-26 genotipinin kök büyüme oranlarında C-27'ye göre daha belirgin bir (48%) düşüş gösterdiği tespit edilmiştir. Ancak, C-26 genotipinde kök yaş ve kuru ağırlıklarında artış olurken, C-27 genotipinde kontrole göre düşüşler olmuştur. Kuraklık stresi ile C-26 genotipinde Ca, Mg ve Na içeriklerinde önemli bir azalma olduğu görülmüştür. K miktarında, C-27 genotipi, C-26'ya göre daha fazla bir düşüş göstermiştir. Kabak gibi ekonomik potansiyele sahip bitkilerde kuraklık koşullarında bitki besin elementlerinin içerikleri hakkında bilgi sahibi olunması, bu koşullar altında bitkilerin büyüme ve gelişmesini kontrol etmeye yardımcı olabilir.
This study evaluated the effects of two different pumpkin genotypes (C-26 and C-27) on root growth parameters and some nutrition element concentrations under drought stress conditions. The research was carried out in five replications. Both genotypes are negatively affected by drought stress. However, it was determined that the C-26 genotype showed a more significant decrease in root growth rates than C-27 (48%). However, while was an increase in root fresh and dry weights in the C-26 genotype, there were decreases in the C-27 genotype compared to the control. A proportionally more significant decrease in Ca, Mg, and Na contents in the C-26 genotype was observed with drought stress. In the amount of K, the C-27 genotype showed a significant decrease compared to C-26. Having information about the contents of plant nutrients in drought conditions in plants with economic potential such as zucchini can help control plants' growth and development under these conditions.
Şefik Tüfenkçi
Kinoa yetiştiriciliği Peru, Ekvator ve Bolivya bölgelerinde uzun yıllardan beridir yapılmaktadır. 2013 yılının FAO tarafından “Dünya kinoa yılı” ilan edilmesi ile beraber kinoa nın üzerindeki ilgi bir anda artış göstermiştir. Bu çalışmada, 5 farklı sulama suyu düzeyinin (tam sulama, %25 kısıt, %50 kısıt, %75 kısıt ve sulanmayan) kinoa bitkisinin bazı verim parametreleri (bitki boyu, dal sayısı, salkım verimi, sap verimi, tohum verimi ve hasat indeksi) üzerine etkileri araştırılmıştır. Çalışma sonucunda, bitki boyunun 36.9-66.2 cm, dal sayısının 12.0-19.7 adet/bitki, salkım oranının %81.2-84.2, sap veriminin 330.3-673.3 kg/da, tohum veriminin 153.0-466.7 kg/da ve hasat indeksinin %29.8-41.0 arasında değişiklik gösterdiği belirlenmiştir. Sulama suyu kısıntısının kinoa bitkisinin bitki boyu, dal sayısı, sap verimi, tohum verimi ve hasat indeksi üzerine etkisi önemli bulunurken, salkım oranı üzerine etkisi ise önemsiz bulunmuştur. Bütün verim parametrelerinde en yüksek değerler, tam sulama uygulamalarından elde edilirken, sulama suyu kısıntısı arttıkça verim parametrelerindeki değerlerde önemli düzeyde azalışlar görülmüştür. Sonuç olarak kurak ve yarı kurak bölgelerde kinoa yetiştiriciliğinde yüksek verim elde etmek için sulamanın zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Quinoa cultivation was practiced for many years in Peru, Ecuador and Bolivia. With the declaration of 2013 as the "World Year of Quinoa" by FAO, the interest in quinoa suddenly increased. In this study, the effects of 5 different irrigation water levels (full irrigation, 25% deficit, 50% deficit, 75% deficet and unirrigated) on some yield parameters (plant height, number of branches, raceme yield, stem yield, seed yield and harvest index) of quinoa plants were investigated. End of the study, the plant height was 36.9-66.2 cm, the number of branches was 12.0-19.7 pieces/plant, the raceme rate was 81.2-84.2%, the stem yield was 330.3-673.3 kg/ha, the seed yield was 153.0-466.7 kg/ha and the harvest index was 29.8-41.0% varied between. While plant height, number of branches, stem yield, seed yield and harvest index of quinoa plant the were decreased progressively subject to deficit water stress, raceme ratio was not significantly affected. While the highest value in all yield parameters was obtained from full irrigation applications, significant decreases were observed in the values of yield parameters as the irrigation water deficit increased. As a result, it was concluded that irrigation is essential to obtain high efficiency in quinoa cultivation in arid and semi-arid regions.
Ibrahım Ilker Ozyigit
Ağır metaller yer kabuğunun doğal bileşenlerinden olup, miktar ve dağılımları bölgeden bölgeye farklılık gösterebilmektedir. Doğal yollardan ya da insan kökenli faaliyetlerle deşarj edildiklerinde, yüksek çözünürlüklerinden dolayı son derece toksik kirleticilere dönüşebilmekte ve hava, toprak ve sularda yaşayan canlıları olumsuz etkileyebilmektedirler. Bazı ağır metaller, metabolik aktiviteleri ile ilgili olarak canlı organizmalar açısından eser miktarlarda çok önemliyken bazılarının düşük konsantrasyonları bile canlılarda toksik etkilere sebep olmaktadır. Her ne kadar ağır metallerin çevre ve canlılar üzerine etkileri ağır metalin türüne ve konsantrasyonuna göre değişiklik gösterse de özellikle tarım toprakları ve bitkiler yolu ile besin zincirine girdiklerinde, insanların ve diğer canlıların sağlığı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Günümüzde ağır metal kirliliğine maruz kalmış toprakların tespit edilmesi ve uygun iyileştirme önlemlerinin geliştirilmesi ile ilgili bazı çalışmalar vardır. Ancak önemli olan konu kirlenmiş alanların temizlenmesi değil, kirliliğin önlenmesi ya da kirlenme hızının minimum seviyeye düşürülmesidir. Ayrıca ağır metallerin çevre ve canlılar üzerindeki etkilerinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Bu nedenlerle ağır metallerin tarım toprakları ve sulama suları ile etkileşimlerine ek olarak bitki ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin doğru bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Bu çalışmada; ağır metallerin kaynakları, tarım toprakları ve sulama sularına bulaşma şekilleri, toprak su ve bitkiler üzerindeki etkileri hakkında en son literatürlerden yararlanılarak bilgiler verilmiştir.
Heavy metals are natural components of the earth’s crust and their concentration and distribution may differ from one region to another. Due to their high solubility, when discharged to the air, soil and water, they can turn into highly toxic pollutants and adversely affect living organisms. While some heavy metals are very important in trace amounts for living organisms regarding their metabolic activities, some of them cause toxic effects even at low concentrations. Although the effects of heavy metals on the environment and living things vary according to their type and concentrations, they pose a great threat for the people’s health and other living organisms, especially when they enter the food chain through agricultural soils and plants. Nowadays, there are some studies on identifying soils exposed to heavy metal pollution and developing appropriate remediation measures. However, the important point is not to clean the polluted areas, but to prevent pollution or reduce the rate of pollution to a minimum level. In addition, the effects of heavy metals on the environment and living organisms should be well understood. Therefore, in addition to their interactions with agricultural soils and irrigation waters, it is necessary to understand the effects of heavy metals on plant and human health properly. In this study, information about the sources of heavy metals, the way they contaminate agricultural lands and irrigation waters, their effects on soil, water and plants are given by using the latest literature.
Aras Türkoğlu, Metin Tosun, Kamil Haliloğlu, Halit Karagöz
Bu çalışma, polietilen glikolün (PEG-6000) çimlenme ve fide parametreleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek ve Kirık buğdayı (Triticum aestivum L.) mutasyon ıslah programlarında kullanılabilecek optimal dozu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmada 11 farklı PEG-6000 uygulama dozu [0 (kontrol), -1, -2, -3, -4, -5, -6, -7, -8, -9 ve -10 bar] tesadüf deneme desenine göre yapılmıştır. Çimlenme oranı (GP), ortalama çimlenme zamanı (MGT), kök (RL) ve sürgün uzunluğu (SL) ölçülmüştür. Varyans analizi, farklı PEG-6000 konsantrasyonunun GP, MGT, RL ve SL parametrelerinde önemli olduğunu (P <0.01) göstermiştir. En yüksek GP, RL ve SL kontrol konsantrasyonunda elde edilirken; en yüksek MGT, -10 bar konsantrasyonda gözlenmiştir. PEG-6000 konsantrasyonu arttıkça çimlenme oranı, kök uzunluğu ve sürgün uzunluğu önemli ölçüde azalırken, ortalama çimlenme zamanı uzamıştır. Elde edilen verilere dayanarak, -10 bar'lık bir konsantrasyonda etkili bir seleksiyonun gerçekleştirilebileceği sonucuna varılmış ve bu ozmotik potansiyel, çimlenme döneminde kuraklığa dayanıklı çeşidin seçiminde kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
This study is to evaluate effects of polyethylene glycol (PEG-6000) on germination and seedling growth parameters and determine the optimal dose which can be used in Kirik wheat (Triticum aestivum L.) mutation breeding programs. In this study, 11 different PEG-6000 application doses [0 (control), -1, -2, -3, -4, -5, -6, -7, -8, -9 and -10 bar] were applied as randomized designs. Germination percentage (GP), mean germination time (MGT), root (RL) and shoot length (SL) were measured. Analysis of variance indicated that different concentration of PEG-6000 was significant (P <0.01) in GP, MGT, RL and SL parameters. The highest GP, RL and SL were obtained at control concentration, whereas; the highest MGT was observed at high -10 bar concentration. As the concentration of PEG-6000 increased, the germination percentage, root length and shoot length decreased significantly, while the mean germination time was prolonged. Based on the data obtained, it was concluded that an effective selection could be achieved at a concentration of -10 bar and this osmotic potential, was used to select the drought tolerant during the germination period.